Bugün bir kısmımız için vakit kaybı, bir kısmımız için en hızlı şekilde yeni bir şeyler öğrenmenin yuvası olan şu malum mecradan bahsedeceğim. Çaylarınızı alın ve başlayalım!
Hepimizin bildiği üzere bugünlerde internet üzerinde kendi kimliğimizle diğer insanlarla mesajlaşabilmek, paylaşım yapabilmek ve fotoğraf-video yükleyebilmek için bir sürü mecra var. Bu mecraların bir kısmı eğlence, bir kısmı profesyonellik üzerine kurulu. Eğlence üzerine kurulu olan Tiktok, Instagram, Snapchat gibi mekanların yanı sıra profesyonellik üzerine kurulu olan LinkedIn ve Facebook Business gibi şeyler var. Bu ürünler de kullanım şeklinize göre karşınıza çıkacak paylaşımları şekillendirecek yapay zekaya sahip şeyler. Evet, Tiktok bile.
Şimdi bu nedir dersek, sosyal medyayı iki ana başlıkta incelememiz gerekir. İlk başlık Facebook’tan öncesi, ikinci başlık ise Facebook’tan sonrası. Bu konuyu Facebook ile ele almamızın sebebi ise Facebook’tan önce nicknamelerin hakim olduğu piyasanın Facebook’tan sonra kişisel profillerin hakim olduğu piyasaya dönüşmesi. Bir üniversite kampüsü projesi olarak başlayan Facebook çok hızlı bir şekilde büyüdü ve sosyal medya anlayışını kişisel profiller üzerine kurulu olan bir hale getirdi. “Crazyboy” gibi nicklerin yanı sıra “Ali, Veli” gibi isimler ortaya çıktı. Herkes kendi adıyla var oldu yani.
Bugün de hepimiz Facebook devriminden sonra ortaya çıkmış şeyleri kullanıyoruz. Instagram, WhatsApp, Twitter gibi birçok seçeneğimiz mevcut ve hepimiz bunlardan en azından bir tanesini kullanıyoruz. Kendi adıma konuşacak olursam çoğunu kullanıyorum mesela.

Bu sitelerde bazen gülüyoruz, bazen pratik bilgiler öğreniyoruz, bazen yeni insanlarla tanışıyoruz, bazen keşfet kısmında saatlerce takılıyoruz. Ama bu vakit öldürürken çok fazla bilgi kirliliğine maruz kalıyoruz ki bana sorarsanız sosyal medyanın en vahşi yönü budur.
Herkese paylaşım yapma hakkı verdiğinizde, yani her cinsten insana “sen burada istediğini paylaşabilirsin” dediğinizde haliyle ortaya engellenemez bir bilgi kirliliği çıkacaktır. Eskiye nazaran örneğin Facebook bunun önüne geçmek için çok şey yapıyor, ancak ne yaparsanız yapın bu şeyin tamamen önüne geçemezsiniz. Altına siyah şerit içinde yazı çekilerek paylaşılmış resimlerin kaçta kaçı siliniyor? Umarım demek istediğimi anlatabilmişimdir.

Tabii tek sorun bu değil. Sosyal alem bir veri cennetine dönüştü ve bu verilerle her şey yapılabiliyor. Bu verileri şirketler kötü niyetli insanlara da kaptırabiliyor. Örneğin Cambridge Analytica skandalını duymuş muydunuz? Araştırmak isteyenleri buraya yönlendirebilirim. Anlayacağınız üzere mevzular karışık yani.
Anlayacağınız üzere sosyal medya üzerinde yaptığımız her harekete dikkat etmeliyiz. Çünkü bu denizde verilerimiz saklanıyor, neler yaptığımız bilinebiliyor. Bu yüzden birçok skandal olmasına rağmen devam her şey olduğu gibi devam ediyor ve artık bu durum normalleşmeye başladı. Eskiden insanlar verilerinin depolanmasına karşı net bir tavır gösterirken, bugünlerde ise “x uygulamasını geliştirmek için verilerimin saklanmasını onaylıyorum” kutucuğunu işaretlemeye başladı. Buna rağmen, tam da şu an Chrome verilerimizi saklıyor diye haber çıksa isyan ederiz haklı olarak. Aynen WhatsApp olayında olduğu gibi. Neyse.
Uzun lafın kısası hayatın her anında olduğumuz gibi sosyal medyada gezinirken ve paylaşım yaparken de dikkatli olmalıyız. Her zaman bir göz üzerimizdeymiş gibi. Çünkü öyle. Herkese iyi takılmacalar!